• Ahilik ve Kalite Yönetim Sistemleri (14 Şubat 2019)

Ahilik ve Kalite Yönetim Sistemleri (14 Şubat 2019)

AHİLİK VE KALİTE YÖNETİM SİSTEMLERİ

1959 Mudurnu Doğumluyum. Hayatıma yön verecek olan örf ve adetleri, Aile, Komşuluk ilişkileri ile yoğrulmuş çocukluğumu burada geçirdim. Mudurnu’da yaşam denildiğinde saygı ve sevginin oluşturduğu güvenilirlik, dürüstlüğün bir arada olduğunu çok iyi biliyorum. 11 yaşında Mudurnu’dan ayrıldık. Uzaktan da olsa hep oradaymış gibi hisler beslemeye çalıştım. 60 yaşına geldiğimde de bu hisleri duyabilmek harika bir duygu. Ne mutlu bana ki burada doğmuşum.

40 yıllık çalışma yaşamımın son 23 yılı ağırlıklı olarak Kalite Yönetim Sistemleri ile geçti. Tecrübelerimi yazıya dökmeye başlamaya niyet ettiğimde (Psikologlarında ifade ettiği gibi) geçmişimin benim üzerimdeki etkilerini düşünmeye çalıştım. Profesyonelce yaptığım çalışmalar ile Ahilikle yoğrulmuş bir kültürün ne kadar da iç içe olduğunu gecikmelide olsa araştırma ihtiyacı duydum. Yolun çok başında olduğumun farkındayım. İnşallah bu uğurda çaba sarf edenlerle tanışıp düşüncelerini görüşlerimle örtüştürebilirim.

Bu yazımın geçmişle günümüz arasındaki bir mukayesesi için başlangıç olacağını da umut ediyorum.

Mudurnu Osmanlı Döneminde birçok yörede olduğu gibi Ahilik kültürünü benimsemiş yerlerden biri. Araştırmacı Yazar Büyüğümüz Güray Önal’ın 2011 yılında hazırladığı “Osmanlı Devri Kastamonu Vilayeti Salnamelerinde Bolu Sancağı” kitabında 1905 yılında Mudurnu’da İki Yüz Doksan Altı Dükkân, Bir Rüşdiye, 113 Sübyan Mektebi, Yedi Medrese bulunduğunu Osmanlı arşivlerinden bize aktarıyor. Medrese, Rüşdiye, sübyan okulları yıkılsa da dükkânların büyük bölümü hala ayakta. Bazıları çok zor şartlarda da olsa hizmet vermeye çalışıyor.

Esnaf Duası Mudurnu’da geleneksel hale gelmiş ve 7 Yüz Yıldır süre gelen bir gelenek. Cuma günleri salâ verildikten hemen sonra yapılır. Esnaf duasına esnaflar dükkanlarının önüne ayakta hocanın duasına âmin demekle birlikte katılmış olurlar.

Ailemizin büyükleri de esnaflıkla uğraşmış. Dedem bakırcı ustası merhum Hasan Tahsin Efendi Soyadımızı ÖZYAMAK olarak düşünmüş. Emanetini gururla taşımaya çalışıyorum.

Günümüz koşullarında Ahiliği uygulayamıyor isek de izleri hala görülmekte. Çalışma yaşamımızda geldiğimiz noktaları düşündüğümüzde önemi daha da anlaşılmaktadır.

Türkiye’de esnafın teşkilatlanmasının temeli olan ahilik, Ahi Evran’ın başlattığı din ağırlıklı bir harekettir. (1171-1262) Oğuz Türkleri Selçuklu egemenliği altına girerek Anadolu’ya göç ettiler. Yerleşik hayata uyum sağlamak Rum ve Ermeni tacirleri ile rekabet edebilmek için Hacı Bektaş-ı Veli, (1209-1271) ahi teşkilatının Anadolu’da yayılmasına çalıştı. Osmanlı Döneminde Müslüman Türkmen halkın sanat, ticaret, ekonomik gibi çeşitli meslek alanlarında yetişmelerini sağlayan, onların hem ekonomik yönden yetiştiren, çalışma yaşamını iyi insan meziyetlerini esas alarak düzenleyen bir örgütlenme olarak gelişti. 17. Yüzyıl sonrasında Osmanlı Devleti’nin hakimiyet alanının genişleyip, gayrimüslim oranının artmasıyla farklı dinden kişilerle ortak çalışılması zorunluluk olmuştu.

Ahilik ve kurum düzeni bugünlerin şartlarında bile, 5 çekirdek ilke ile, "Toplumsal sorumluluk, hizmette mükemmellik, dürüstlük ve doğruluk, ortak yaşama" ile örnek bir 'yatay örgütlenme' toplum hareketidir. "Pabucunu dama atmak" sözü ahiliğin peştamal kuşanma töreni ile ilgilidir. Çıraklıktan kalfalığa geçiş töreni öncesinde eğitimi tamamlanan çırağın pabucu dama atılır. Kalfa, çıraklıktan kurtulduğuna göre artık kendi kanatlarıyla uçacaktır. Ustaları, kalfaları eskisi gibi onu artık kollamayacak, korumayacaktır.

Ahilikte sanatkârlar gündüzleri işyerlerinde hiyerarşi içinde mesleğin inceliklerini öğrenirler, akşamları toplandıkları ahi konuk ve toplantı salonlarında aynı hiyerarşi içinde ahlaki ve felsefî eğitim görürlerdi. Ahilik teşkilatının 3 derecedir 1. Derecesinde: Yiğit, Yamak, Çırak. 2. Derecede: Kalfa, Usta, Ahi 3.Derece: Halife, Şeyh, Şeyh-ül Meşayıh gelmektedir. Merhum Ekonomist Tevfik Güngör Uras’ın değişik kaynaklardan derlediği 24 Eylül 2013 tarihli yazısında Ahiliği böyle özetliyor.

ISO Standartlarının 56 yıllık bir geçmişi var. 1963’de MIL/Q/9858 (ABD’de savunma teknolojisinde) başladı.1968’de AQAP Standartları (NATO üyesi ülkelerde) ve 1979’da BS 5750 (İngiltere’de) devam etti.

Günümüzde Sağlıktan Gıdaya, Enerjiden İş Sağlığı ve Güvenliğine, Çevreden Kalibrasyona varıncaya kadar her sektöre hitap eden bir standartlar zinciri oluştu. Standartlarında günün şartlarına uyumu gereği yaklaşık 5 yılda bir revizyonları yapılmakta. Kısacası yaşamımızın olmazsa olmaz bir parçası oldu.

Ahilik merkezinde olan "Toplumsal sorumluluk, hizmette mükemmellik, dürüstlük ve doğruluk, ortak yaşama" ile ISO Standardının ana temalarını “Planla, Uygula, Kontrol Et, Önlem Al (PUKO)” sizce örtüşmüyor mu?

AHİLİK

ISO STANDARTLARI

Toplumsal Sorumluluk.

Hizmette mükemmellik.

Dürüstlük ve doğruluk.

Ortak yaşama

Çalışan, Müşteri, Tedarikçi,

Paydaşların mutluluğu.

Kaliteli Hizmet Üretebilmek. İzlenebilirlik.

PUKO Döngüsü

(Planla, Uygula, Kontrol et, Önlem al.)

Hz. Mevlâna diyor ki;

Sen düşünceden ibaretsin.

Geriye et ve kemiksin.

Gül düşünür, gülistan olursun.

Diken düşünür, dikenlik olursun.

Günümüz koşullarında Hz. Mevlana’nın düşüncelerinin uygulanmasına ne kadarda çok ihtiyacımız var değil mi?

Her şeye düşünce ile başlıyoruz. Kâğıda döküyoruz ve daha sonra inşa ediyoruz. Ailemizi, kurumları, işletmeleri vb. olduğu gibi.

Bunları başarabilmek için birçok değerin yanında; bilgiye değer vermek, bilgiyi kullanmak, olumlu düşünmenin hayatımızda ve şirketlerdeki etkileşimini becerebilmemiz gerekiyor.

15-20 yılda İş dünyasında nereden nereye geldik. Bugünleri hiç hesap edebilir miydik? Gelecek için bizleri neler bekliyor acaba? Gelecekle ilgili küresel ekonomi ve siyasi gelişmelerde yaşadıklarımız uzun soluklu düşünmemize engelliyor. Bir şeyler söylemek pek mümkün değil.

Burada ancak düşüncelerimizi paylaşabiliriz.

Ekonomimiz büyümeye çalışıyor. Şirketlerimiz de büyük değişimler var. Büyümemizde birbirine entegreli unsurlar var. Yönetimsel Kalitenin de bu unsurların başında geldiğini düşünüyorum.

Kalite, hayatımıza 20. yüzyılın başında ürettiğimiz malların kalite kontrolünü yapmakla girdi. Kalitesiz malları ayıklamak, müşteriye ulaşmasını engellemek istedik. Bu anlayış bizi “Toplam Kalite Yönetimine” taşıdı. Kaliteyi üretmeye başladık. Çünkü kalitesiz malın maliyeti, kaliteli malla müşteriye sunuluyordu. Müşteri ekonomik olarak zarar görüyordu. Bunu ortadan kaldırmak kaliteyi üretmekle başlayacaktı.

20 yüzyılın başında ISO 9001 Standartı varken şimdi her uygulamanın standardı geliştiriliyor. Hayatımızı etkiler hale geldi. Buna odaklanmak önemli değişimlere neden oldu.

Dünyadaki gelişimine bizde KALDER gibi sivil toplum örgütlerinin önderliğinde adapte olmaya çalıştık. Bu süreçte ülkemizdeki önemli kurumlar uygulamaları ile Avrupa kalite ödüllerini hakkederek ülkemize getirdiler.

Bu süreç bize gösterdi ki “Yönetimde de Kaliteye” geçmeliyiz. Bu geçişe sadece kendi işletmelerimiz için değil çalışanlarımız, paydaşlarımız, tedarik zincirlerimizdeki süreçlerinde iyileştirilmesi içinde ihtiyacımız olduğunu anladık.

Danışmanlık yaptığım firmaların bir bölümü otomotiv sektöründen. Sektördeki gelişimin Çalışan, Müşteri, Tedarikçi, Paydaş vb. içine alan Kalite Yönetimi ile ilişkisini bu sektörde daha net görmeme neden oldu. Bu yazımdaki örneklemede otomotiv sektöründen oldu.

Otomotiv sektörü 2005 yılından 2018’a kadar 11 kat büyüyerek ihracattaki en önemli sektör oldu. 2018 itibarı ile İhracat 31 Milyar Dolara ulaştı. Otomotiv yan sanayi ise bu rakamın içinde 11 Milyar Dolarlık bir pay sahibi. Hiçbir sektörde bu başarıyı yakalayamadık. Önemli kalite verilerinden biri olan “Hata Oranı” (PPM-Milyonda Kusur Oranı) değerlerinde Avrupa’dan daha iyi noktadayız.

Kendimizle gurur duyalım. Çünkü odaklandığımızda önem verdiğimizde ne kadar başarılı olduğumuzu bu rakamlarla görüyoruz. Kendi başına PPM Değerlerini yakalamak yetmiyor tabii ki.

Bu başarıya bizi götüren müşteri, tedarikçi, çalışanların IATF 16949 :2016 Otomotiv Kalite Yönetim Sistemine uyumları başı çekiyor dersek yerinde olacaktır. Araçlardan kullanılan Cıvatadan lastiğe, buzdolabından yağa varıncaya kadar tüm ürünlerde tedarikçilerin kalite standardının şartlarını yerine getirme ve uyum zorunluluğu var. Çünkü müşterinizin kalite şartlarına uymazsanız üretim ve satış yapma şansınız kesinlikle yok.

Entelektüel sermaye, çalışanlarımızın yarattığı değerin şirket stratejilerinin, müşteri ve toplumla kurduğu ilişkileri daha önemli hale geliyor. Ölçülemeyen performansın geliştirilmesi mümkün değil. Strateji olarak üretici olmaktan ihracat yapmaktan daha da öteye geçerek sorunları çözmeye odaklanmaya ihtiyacımız var.

Bunu çözebilirsek Dünya da örnek ülkelerden birisi oluruz.

Teknoloji şirketleri gelişiyor. Yenilikçilik inavasyon çeşitliliğini yönetmekle başlıyor. Kapsayıcı olmak farklı kültürlerdeki insanları bir arada çalıştırabilmek için becerilerin geliştirilmesine ihtiyacımız var. ARGE’ de çok ciddi gelişme kaydedildi. OECD ülkelerinden daha hızlı ilerliyoruz.

Çözüm üretmek üretim yapmanın daha ilerisine geçti. Değer yaratabilmeyi öğrendik. Daha da fazla kafa yormamız gerek. Kurum içinde inovasyon da nasıl geliştirebiliriz diye odaklanmalıyız. Yeni şirketler bu konuda daha hızlı hareket ediyor.

Keşke üretimdeki bu başarımızı diğer yönetimsel süreçlerde de başarabilseydik. İkinci bir sıçramada İnsan Kaynakları departmanlarımızın geliştirilmesine ihtiyacımız var. İ.K. birçok işletmemizde halen bordro yönetimi olarak bakılmakta.

Bunu fark eden işletmeler Kariyer yönetimine, yetenek yönetimine, performans yönetimine geçmeye başladılar.

Çalışanın mutluluğu düşünülmeye başlandı. Motivasyon araçları da geliştiriliyor. Y kuşağı ile değişik kuşakların birlikte motivasyonu önem kazandı. İşletmemizde geç ve sayıları az da olsa PERYÖN gibi kuruluşların araştırmaları, çalışan devir sayıları ciddi olarak tartışılmaya başlandı.

Bilgi sistemi geliştikçe mekân sınırı da kalkmaya başladı. Bilgimizi geliştirecek fikirlere ihtiyacımız olduğunu sadece çalışanlarımızın değil bize fikir getirebilecek paydaşlarımızın da bu sürece dahil edip motive edebilmemiz gerek.

Müşterileri nasıl motive edeceğiz. Bunun için sistem kurduk mu diye düşünmemiz gerek.

Sürdürülebilirlik olmazsa olmaz bir kavram. 15 yıl içeresinde sürdürülebilirlikte önemli mesafeler kat etmeye çalışıyoruz. Başta; Sosyal eşitlik, şeffaflık, adalet, insanlık gelmekte. Markalar açısından tedarikçilerin çocuk işçi çalıştırmaması, İSG, Çevre uygulamaları, yasalara uyum öncelik almaya başladı. Bunlara önem vermeyen şirketlerin marka olması güçleşti.

Satınalma sistemimizde başta çevre duyarlılığı olmak üzere dikkat edecekleri hususlar üzerine odaklanmaya başlandı. 10 yıl önce yenilenebilir enerjimiz Binde Üç iken 2016 yılında On Altı kat arttı

Kurumsal sosyal sorumluluk bağış yapmakla başladı. İlgi ve alakamızı kurumsal sosyal sorumluluk olarak yönlendirmeye başladık. Önümüzdeki süreç, toplumsal sorunlara çözüm üretmek olacak. Sorumlu liderlik kavramı olacak.

Yenilikçilik ve iyi örnekler gönüllülük konusunda kamuya da örnek olacaktır. Gönüllü olarak iş yaptıklarında maalesef yeteri kadar etkinlikleri ölçmüyorlar. Verimlilik etkinliğinin ölçülmesi önemli. Gönüllülüğü kurumsallaştıran firmaların örnekleri iyi incelenmelidir.

2019 yılında Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı “Ülkem İçin İyi Bir Fikrim Var” Projesini hayata geçirerek “Türkiye İçin Düşünmeye Davet Ediyor.” Ülkemiz için çok önemli bir adım. Başarılı olacağını da düşünüyorum.

Kurumsal yönetişim 21. Yüzyılda uluslararası bir hale geldi. G20 zirvesinde revize edildi. Yönetimin sürekli gelişimini sağlayacak iklimin ve kültürün oluşmasını sağlayan yönetişim kavramına çok özel önem vermeye çalışmalıyız. Dr. Yılmaz Argüden bu konunun önemini “Aksi halde kutuplarda gül yetiştirmeye çalışırız.” diye belirtiyor, Türkiye’ye öncülük ediyor ve güzel örnekler sunuyor.

Önümüzdeki dönemde şeffaf olarak entegre raporlamaya geçiş olacak.

Stratejimiz siyasi politikalara göre değişim gösteriyor. Özal döneminde ihracat yapabilmekte olduğu gibi. Şirket satmak tabu idi. Şimdi Markalar geliştiriyor ve şirket satışlarına da sıkça şahit oluyoruz.

Bir beyin fırtınası ile yazımı bitirmek istiyorum. Önümüzdeki 15 yıl için kendimize şu soruları sormamızı rica ediyorum;

  • Kendi hedeflerimizi destekleyecek şekilde paydaşlarımızın ilgi ve bilgisini nasıl teşvik edebiliriz?
  • Paydaşlarınızla performanslarını geliştirmek için nasıl bir çalışma yürütüyor musunuz?
  • Satınalma kararlarınızın çevresel ve sosyal etkileri hedeflediniz mi?
  • Toplum üzerindeki etkilerinizi ölçüyor musunuz?
  • Sistemleri layığı ile yürütmüyorsak geride kalma ihtimalimiz var mı?
  • Veri güvenliği konusunda ne kadar etkilisiniz?
  • Maliyet riskleri en önemli sorun olarak önümüzde. Getirisini belki ileride göreceğiz. Yatırımımızı olması gerekenden daha az mı yapıyoruz?
  • Teknolojik riskleri de nasıl ölçüyorsunuz?
  • Kurumsal öğrenme sürecimiz yeterli mi?
  • Çalışanlarımızın da yetkinliklerinin geliştirilmesinin önemli kavrayabildik mi?
  • Fabrikalarımız doğru yerde mi?
  • Düzenlemeler, standartlar tüm dünyada hızla gelişirken bunların uyumuna ne kadar hazırız?
  • Öğrenmeyi ölçüyor musunuz? Öğrenmeyi ölçmüyorsanız muhtemelen entelektüel öğrenme süreci konusunda geride kalıyorsunuz demektir.
  • Kurumumuzda paydaşlarımız ve müşterilerimizi ne kadar kapsayıcıyız?
  • Çeşitlilik inovasyonun en önemli araçlarından biridir. Çeşitliliği sağlayacak ne gibi politikalar uyguluyoruz. İnovasyon için ne kadar kaynak ayırıyoruz?
  • Yönetim Kurumumuzda satışlarımızın ne kadarının yeni ürünlerimizden olduğunu tartışıyoruz?

Bu soruları kendimize sorar stratejik planlamalarımız yaparak girdiğimizde sadece sanayi işletmelerimizde değil, eğitim, siyaset, sivil toplum örgütlerinde de stratejilerini geliştirebilenlerin başarılarını konuşacağımızı düşünüyorum. Uyum sağlamaya niyeti olmayanların da başarısını zaman gösterecek.

Bu yazımda Oğuzlardan başlayan Osmanlıda yeşeren Ahilikle, günümüz Kalite Yönetim Sistemlerini uygulamalarla aktarmaya çalıştım. Ahilik uygulamalarının 17. Yüzyıldan sonraki süreçteki zayıflaması, yok olmaya yüz tutması ve 20 yüzyılda Dünyanın Kalite Standartlarını özümsemesi ve sahiplenmesi.

Ahilik kültürü ile yetişen bir neslin torunları olarak bunun üzerinde epeyce düşünmemiz gerek. 14.02.2019

Saygı ve Sevgilerimle.

Tahsin Özyamak

EYS (KYS-İSG-ÇYS) Baş Denetçisi

“Her şeyi Severek Yapın”